SAĞLIKLI VE KALICI KİLO VERMEK İÇİN
Sağlıklı ve kalıcı kilo kaybı için genel sağlık kontrolünden geçtikten sonra diyetisyen tarafından yaş, kilo, boy, fiziksel aktivite düzeyi ve beslenme alışkanlıklarına özgü hazırlanan zayıflama diyetlerinin uygulanması gerektiği bildirildi.
Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Sağlık Bakanlığının internet sitesinde "sıfır beden" ve şok diyetlerle ilgili öneriler yer alıyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Çağın en önemli sağlık sorunlarından birisi olan obezitenin, teknolojinin getirdiği yaşam şekli ve ayak üstü beslenmenin ağırlık kazanmasıyla gün geçtikçe arttığı ve yaşam kalitesini düşürdüğü kaydedilen yazıda, bir yanda değişen beslenme alışkanlıkları, diğer yanda güzelliğin "sıfır beden" gibi ölçülere indirgenmesinin, özellikle gelişme çağındaki çocuk ve ergenler üzerinde olumsuz psikolojik ve fizyolojik etkileri olduğu belirtildi.
"Manken diyetleri, mucize diyetler, şok diyetler" gibi hızlı kilo kaybına neden olan, ancak uzun vadede önemli sağlık sorunlarına yol açabilen diyetlerin, medyatik ve ticari amaçlar nedeniyle özellikle yaz aylarında sıklıkla gündeme geldiği ve pek çok genç tarafından bilinçsizce uygulandığı ifade edilerek, ergenlerde moda haline gelen "sıfır beden" tutkusunun, sağlığı önemli ölçüde tehdit ettiğine işaret edildi.
Kendini kanıtlama, kabul ettirme, beğeni toplama isteğinin en üst seviyede olduğu ergenlik döneminde fiziksel büyüme, psikolojik ve sosyal gelişimin olgunluğa eriştiği, özellikle 11-16 yaşları arasında boy uzunluğunun hızla arttığı kaydedilerek, 2-3 yıl süren bu büyüme atağı sırasında, erişkin hayattaki ağırlığın yaklaşık yarısının, total kemik kitlesinin ise yaklaşık yüzde 37’sinin kazanıldığı bildirildi.
Bilinçsizce ve kontrolsüzce uygulanan çok düşük kalorili zayıflama diyetlerinin büyüme ve gelişmede duraklama, adet yaşında gecikme ve adet düzensizlikleri, iskelet sisteminin anormal gelişimi gibi pek çok sağlık probleminin gelişimine neden olabildiği uyarısında bulunuldu.
Bilinçsizce yapılan çok düşük kalorili sağlıksız zayıflama diyetlerinin ayrıca baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, kalp ritminde bozukluk, tansiyon düşüklüğü, adet düzensizlikleri, kabızlık, kansızlık, ciltte kuruluk, saç dökülmesi gibi pek çok sağlık sorunları yol açtığı ifade edilerek, "Bu diyetler, bireyin bazal metabolizma hızının düşmesine, diyet sonrasında hızla verilen kiloların geri alınması nedeniyle de sürekli zayıflama diyeti uygular hale gelinmesine neden olur" ifadesine yer verildi.
Sıfır beden olma isteğiyle gelişebilecek en tehlikeli sağlık sorunlarından birinin de yeme davranış bozukluğu ile karakterize olan, halk arasında "manken hastalığı" olarak bilinen anoreksiya nervoza olduğu bildirildi.
Aşırı zayıflığın bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve hastalıklara karşı direncin azalmasına, vücut fonksiyonlarının işleyişinde bozukluğa, kronik yorgunluk ve halsizliğe, çalışma veriminde ve yaşam kalitesinde azalmaya neden olduğuna dikkat çekildi.
SAĞLIKLI DİYET İÇİN UYARILAR
Sağlık Bakanlığının yazısında, sağlıklı ve ideal vücut ağırlığına ulaşmak ve bu kiloyu korumak için şu öneriler yer aldı: "-Ağırlığınızı, boy uzunluğunuzun karesine bölün ve bu oranın 20-24.9 olmasına özen gösterin.
Kısa sürede kilo kaybını sağladığı öne sürülen ve pek çok yan etkisi bulunan çeşitli ilaçlar, gerçek kilo kaybı yerine vücuttan sadece su kaybına neden olan diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar bilinçsizce kullanılmamalıdır. Sağlıklı ve kalıcı kilo kaybı için, genel sağlık kontrolünden geçtikten sonra diyetisyen tarafından yaş, kilo, boy, fiziksel aktivite düzeyi ve beslenme alışkanlıklarınıza özgü hazırlanan zayıflama diyetleri uygulanmalıdır.
Sağlıklı ve kalıcı ağırlık kaybının haftada en fazla 0.5-1.0 kg olması gerektiği unutulmamalıdır.
Öğünlerinizi atlamayın. Düzenli aralıklarla günde 3 ana, 3 ara öğün tüketmeye özen gösterin.
-Yemeklerde hayvansal yağlar yerine bitkisel sıvı yağları ve zeytinyağını tercih edin. Margarin, kuyruk yağı, içyağı gibi katı yağları kullanmayın.
Yemeklerinizi pişirirken haşlama, ızgara veya fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemleri tercih edin, kızartma ve kavurma yöntemlerinden kaçının.
Mevsimine uygun taze sebze ve meyve tüketimini artırın. İmkanlar çerçevesinde günde en az 5 porsiyon sebze veya meyve tüketmeye özen gösterin.
Güvenli besin tüketimi için aldığınız ambalajlı gıdaların etiketlerini mutlaka okuyun, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından üretim izni almış olmasına dikkat edin.
Yemeklerinizi yerken acele etmeyin, iyice çiğneyin. Unutmayın, tokluk hissi midenizden beyninize yaklaşık 20 dakika içinde ulaşır.
Televizyon seyretmek, kitap okumak gibi başka bir işle meşgul olmak farkında olmadan fazla yemenize neden olabilir. Bu yüzden yemeğinizi tek bir olay olarak algılayın ve keyif alın.
Yemeklerinizi mümkün olduğunca küçük tabaklarda porsiyonlayarak tüketmeye çalışın.
Vücutta oluşan zararlı maddelerin atımı ve bağırsak sağlığı için günde en az 2 litre su tüketin.
Kan şekerini hızla yükseltip düşürmeyen besinleri tercih edin. Basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur pilavı gibi lifli besinleri tüketin.
Haftada en az 3 kez ve 30 dakika süreyle düzenli fiziksel aktivite yapmaya özen gösterin."
İş İmkanı

Reklam İzle Kazan
17 Nisan 2009 Cuma
Yiyecekler cinsel Gücü Hakkında bilgi

İncir ve çilek yiyerek gücünüzü tazeleyin
* Çikolata: Beyindeki serotonin seviyesini artırır ve mutluluk hissi verir. Kadınlar, erkeklere oranla çikolatanın bu özelliklerine karşı daha duyarlıdır. Çikolatanın içindeki yüksek şeker ve kalori, cinsel uyarıcıdır.
Düzenli kullanın
* Çilek: Cilt sorunları için en iyi meyvelerden birisi olan çilek, aynı zamanda güçlü bir afrodizyaktır.
* Fıstık ve fındık: E vitamini içeren, insanı mutlu eden fıstık ve fındık cinsel gücü artırır.
* İncir: Erkeklerin cinsel gücünü olumlu etkiler. Bir kilosunda 2 bin 900 kalori bulunan incir, E ve B vitaminleri bakımından da zengindir.
* Muz: Kokusuyla bile mutluluk veren muz, özellikle kabuğu ile pişirildiğinde cinsel gücü oldukça artırır.
* Avokado: Avokadoda bulunan temel yağ asitleri ve antioksidanlar seks hormonlarının üretimini hızlandırır. Haftada üç kez avokado yiyenlerde meyvenin etkisi iki hafta içinde görülür. * Badem: Üretkenliğin sembolü olan bademin yemeklerden sonra ikram edilmesi öneriliyor.
* Çikolata: Beyindeki serotonin seviyesini artırır ve mutluluk hissi verir. Kadınlar, erkeklere oranla çikolatanın bu özelliklerine karşı daha duyarlıdır. Çikolatanın içindeki yüksek şeker ve kalori, cinsel uyarıcıdır.
Düzenli kullanın
* Çilek: Cilt sorunları için en iyi meyvelerden birisi olan çilek, aynı zamanda güçlü bir afrodizyaktır.
* Fıstık ve fındık: E vitamini içeren, insanı mutlu eden fıstık ve fındık cinsel gücü artırır.
* İncir: Erkeklerin cinsel gücünü olumlu etkiler. Bir kilosunda 2 bin 900 kalori bulunan incir, E ve B vitaminleri bakımından da zengindir.
* Muz: Kokusuyla bile mutluluk veren muz, özellikle kabuğu ile pişirildiğinde cinsel gücü oldukça artırır.
* Avokado: Avokadoda bulunan temel yağ asitleri ve antioksidanlar seks hormonlarının üretimini hızlandırır. Haftada üç kez avokado yiyenlerde meyvenin etkisi iki hafta içinde görülür. * Badem: Üretkenliğin sembolü olan bademin yemeklerden sonra ikram edilmesi öneriliyor.
Bebegi Saglikli Uyutmanin Püf Noktalari

Prof. Dr. Sükrü Küçüködük, bebegin uyku ortaminin nasil olmasi, ne kadar uyumasi ve uyku problemlerinin nasil çözümlenmesi gerektigi konularinda bilgi verdi. Bebeklerin 3 aylik olana kadar tekerlekli bebek arabasina takilabilen, gerektiginde evden disariya çikildiginda kenarlarinda tutacaklari olan tasinir bebek yataginda ya da besikte uyuyabilecegini belirten Küçüködük, "Üçüncü aydan 3 yasina kadar kullanilan bebek karyolalarinda koruma çubuklarinin araliklari kol ya da bacaklarin sikismamasi için 2.5 santimden dar, bacaklarin da disari sarkmamasi için 6 santimden genis olmamalidir. Yatak altligiyla korkuluklarin tepesi arasinda en az 60 santim yükseklik bulunmalidir. Bebegin yatagi karyolaya tam oturmali, bebegin kolunu, bacagini ya da basini sikistirabilecek kadar bosluklar olmamalidir" dedi. Bebegin yataginin pamuklu kumasla kaplanmasi ve çok yumusak olmamasi gerektigine dikkat çeken Küçüködük, yüzüstü dönmesi durumunda havasiz kalmasini önleyecek hava delikleri bulunmasinin da önemine isaret etti. "BEBEKLER SIRTÜSTÜ YATIRILARAK UYUTULMALI" Yatak takimlarinda sentetikten kaçinilmasi, yeni dogan bebekler için onu sicaktan bunaltmayacak pamuklu örtüler ve ince battaniyeler kullanilmasi, bir yasindan sonra ise hafif ve sicak tutan bir yorgan seçilmesi gerektigine deginen Küçüködük, "Bogulma tehlikesine karsi bebekler en azindan 2 yasina gelene kadar yastik kullanilmamalidir. Ani bebek ölümlerine karsi bebekler sirtüstü yatirilarak uyutulmalidir" diye konustu. Bebegi huzursuz edebilecegi için asiri sarip sarmalanmamasi, oda isisinin ilik olmasinin (18-20 santigrat derece) önemini anlatan Küçüködük, imkan varsa bebek odasina gece lambasi ve oturulan odadan bebegin rahatça kontrol edilebilecegi bebek alarmi takilmasinin gerekliligini dile getirdi. Ilk günlerde gece-gündüz kavrami gelismedigi için bebeklerin gelisigüzel saatlerde uyudugunu, aylar geçtikçe uyku saatlerinin geceye kayacagini kaydeden Küçüködük, "Annelerin doktorlara en çok sordugu sorulardan biri bebegin ne kadar uyumasi gerektigi konusudur. Çocuk doyuruldugu, gazi çikarildigi, sessiz ve isisi ayarlanmis bir ortamda yatirildigi sürece ihtiyaci olacak uyku süresi kadar uyur. Bebekler genellikle sorunlari yoksa bir emzirmeden digerine kadar uyku hallerini sürdürür. Çocuk büyüdükçe uyku ihtiyaci da azalir. 6 aylik bir bebekte günlük uyku süresi çocuktan çocuga degismekle beraber toplam 15 saat, 1 yasinda ise 14 saat kadardir. Her çocugun kendine göre bir uyku düzeni vardir. Uyku genellikle günün ayni saatlerine rastlar. Bebekler ilk yasin sonlarina dogru ögle öncesi ve ögle sonrasi olmak üzere iki kez uyur. Gündüz uyku aliskanliklarinin 2 saati geçmemesine dikkat etmek gerekir. Bebegin uykusu bu süreyi astiginda gerekirse dikkatlice uykudan uyandirilmalidir" seklinde konustu.
Sonunda Bu da Oldu! Uçan Otel...

Fransiz tasarimci Jean Marie Massaud, dünya üzerideki tüm dogal güzelliklerin otel degistirilmeden görülebilmesi için dahiyane bir fikir gelistirdi. Uçarak her yere gidebilen ve panoramik görüntüye sahip zeplin otel “Manned Cloud'' (Insanli Bulut) 40 yolcu ve 15 mürettebat kapasiteli... Hiç yakit ikmali yapmadan 5 bin kilometre yol gidebiliyor ve 5500 metre yükseklige kadar havalaniyor. Uçan otel uzun menzili sayesinde üç günde Atlantik Okyanusu’nu asabiliyor. Boyu 210 metre maksimum hizi 175 kilometre olan uçan otelde 20 oda, restoran, spa merkezi, kütüphane, bar ve spor salonu bulunuyor. Ayrica 600 metrekarelik panoramik görüntüye sahip bir de terasi bulunuyor. Dev uçan otel istendiginde uygun bir yere de inebiliyor. Çevre dostu otel 2020 yilinda hizmet vermeye baslayacak...
HACKERLAR PENTAGONU ÇÖKERTTI !

Geçen hafta ABD'li yetkililerin sistemlerinde çok ciddi hasarlara yol açan saldirilarla karsilastiklarini açiklamasi gözleri yine hacker'lara çevirdi. CNN'in konustugu ABD'nin belalisi Çinli hackerlar ise Pentagon'un bilgisayarlarina girdiklerini iddia ediyor. Hacker'lar üs olarak bir Çin adasindaki bos daireyi kullaniyorlar. Isleri aralarinda Pentagon'un da oldugu dünyanin en hassas sitelerini hack'lemek. Zaman zaman Çin Hükümeti için para karsiligi is yaptiklarini söyleseler de Pekin bu iddiayi yalanliyor. "Hiçbir internet sitesi yüzde yüz güvenli degildir" diyen grubun lideri Xiao Chen çok iddiali: "Çok güvenli oldugunu iddia eden siteler var ancak her zaman bir arka bulunur..." 'Xiao Chen' internette kullanilan bir takma isim. Bu ismi üç kisilik grup ortak kullaniyor. Batili güvenlik uzmanlari onlari Çinli sivil gerillalar olarak tanimliyor. Pentagon'a göre ise Çin Ordusu'nun parali askerleri... Hacker'lardan biri eskiden Çin Ordusu'nda bilgisayar operatörü oldugunu söylüyor. Digeri pazarlama ögrencisi olarak taniyor kendisini. Grubun lideri ise ben alayli bir programciyim demekle yetiniyor. Önce hack'leyeceginiz siteyi iyi tanimalisiniz diyor Xiao Chen: "Hangi programlama dilinin kullanildigi önemli. Bir söz vardir. 'Kendini tanidigin kadar rakibini tanirsan yenilmez olursun'." CNN muhabiri John Vause'un hacker'larla bulusmasi haftalar sürmüs. Karsilikli onlarca e-mail'in ardindan Sangay'in güneyindeki Zhousan Adasi'nda bulusmuslar. Çalistiklari dairede son model üç bilgisayardan fazlasi yok. "Pentagon'un sistemine girdik ve bazi bilgileri indirdik" iddasinda israrli Xiao Chen ve ekliyor: "Ama bunu açiklamalarini tabii ki beklemiyoruz."
Yayalar için hava yastığı
İngiltere’de yayaları koruyacak hava yastığı geliştirildi. Otomobillerin kaputuna yerleştirilen hava yastığ kaza anında açılarak yayaların maruz kaldıkları darbelerin etkisini azaltıyor. Trafik kazaları sırasında, otomobilin içinde bulunanlar aracın farklı yerlerine yerleştirilmiş hava yastıkarı tarafından korunuyor. Ancak yayalar, darbenin etkisini azaltacak bu tür korumalara sahip değil.İngiltere’nin Cranfield Üniversitesi’nde, trafik kazalarında yayaların maruz kaldığı darbeleri hafifletecek bir hava yastığı geliştirildi.Sistem iki bölümden oluşuyor. Çarpışma gerçekleşmeden hemen önce otmobilin kaputu, çarpmanın etkisini azaltmak üzere açılıyor. Aynı anda da aracın kaportasının arka bölümüne yerleştirilen hava yastığını, sensörler harekete geçiriliyor. Otomatik olarak açılan dev hav yastığı, otomobilin ön camını kaplıyor. Projenin yürütücüsü Roger Hardy, hava yastığının aynı zamanda ön camın sert çerçevesine çarpılması durumunda oluşacak etkileri de absorbe edeceğini belirtti.Hardy’nin kullandığı hava yastığı, Alman Takata Petri adlı firma tarafından geliştirildi. Torino’daki Fiat fabrikalrında test edilen yaya hava yatığı, testlerden başarıyla geçti.Standart bir Fiat Stilo marka otomobil, saatte 40 kilometre hızla bir yayaya çarptığında, yayanın kaputun arka tarafına çarpması sırasında gerçekleşen darbe, Baş Darbe Ölçütü (HIC-Head Impact Criterion) adı verilen ölçülendirme ile 1000 birim olarak hesaplanıyor. Bu şiddetteki çarpışmalar yayalarda yüzde 18 oranında hayati tehlikeye neden olacak yaralanmaya neden oluyor.Çarpışma testlerinde, açılan kaputun çarpışma şiddetini 234 ile 682 birim, yaya hava yastığının da 692 ile 945 birim arasında azalttığı görüldü.Roger Hardy’nin ekibi ayrıca darbelerin etkisini azaltacak ön cam tasarımı çalışmalarına da katılıyor. Bükülebilir ‘Z’ şekilndeki matallerden oluşan çerçeve, çarpışmada ön camı içe doğru bükerek çarpışmayla oluşacak enerjinin emilmesine yardımcı olacak. Çalışmayı yürüten ekip, yeni sistem ön camların, çarpışma etkisini yüzde 50 oranında azaltacağını belirtiyor.
Asrın Şiiri..
Yaşanılanları Kontrol-S ile kaydedip, Kontrol-Z ile geri yaşıyorum Ben sevdamı download edip masaüstüne alıyorum. En çokta ekranı kapladığın o anı özlüyorum Italik yürüyüşlüm, Bold bakışlı sevdiğim... Öyle bir halt yedim ki, sakın affetme beni Simge durumuna küçült, saatlerce beklet beni Tüm sistemlerimi çökert, Ziple sıkıştır ve parçala Alt F4 ile kapat, Shift ile değiştir beni Kedinin mousela oynadığı gibi oyna, Manzaralı mouse pedinde gezdir beni Yeni bir pencere açalım ve unutalım her şeyi Geri dönüşüm kutusuna gönderelim maziyi Kısa yol oluştur fazla bekletme bu seveni En çok Flash Animasyonlu halini özlüyorum PC görünüşlü, Mac duruşlu sevdiğim Kalpten kalbe bağlantım bağlantısı yapılır Kapanır kapılar, ağa oturum açılır Sevdamız monitöre saniyelerle yazılır Disconnect olursam beni yine arar mısın? Masaüstünde bulamazsan belgelerime bakar mısın? Yokluğunda erişim paketi teselli olmasa da Değişiklikleri kaydedip, yeniden bağlanır mısın?
gülelim eğlenelim
Ne münasebet Ablam evlenmeden önce saatlerce odamıza kapanır, sigara ve kahve ikilisi eşliğinde sırlarımızı dökerdik. Böyle anlardan birinde, kısık sesle "Müzik açalım mı? Babam yan odada, bizi dinliyor olabilir." dedim. Yan odadan gelen ve hala hatırladığımızda bizi kahkahalara boğan ses: "Ne dinleyecem sizi beee!" Yanlış telefon İşe giderken cep telefonumu evde unutmuşum, ama televizyon kumandasını almayı ihmal etmemişim. Çocuklar kimden? Annemle babam tartışıyor. Tartışma esnasında annemin kafası o kadar çok karışıyor ki, kendisini aldatmakla suçladığı babama "O çocuklar benden mi??" diyor! Zaten tartışma o anda bitiyor, gülmekten tabii. Nur topu İşyerinde küpe takan erkek arkadaşımıza babasından yorum: "Bir zamanlar nur topu gibi oğlum vardı; nuru gitti, topu kaldı!" Düz mantık Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız. Toplamda Geçen gece nöbetteyken acile 3 yaşında, para yutmuş bir hasta geliyor. Babasına ne kadar yuttuğunu soruyoruz; "1 YTL" diyor. Yapılan tetkikler sonucunda bir adet 50 Kuruş ve iki adet 25 Kuruş tespit ediyoruz. Baba bir şekilde haklı olduğu için sadece aramızda gülüşerek konuyu kapatıyoruz. Helallik Tatile giden, hayat dolu yaşlı teyzemiz güya helalleşiyor. "Hadi çocuğum, hakkınızı helal edin, hayat bu; siz ölürsünüz ben göremem, veya siz kör olursunuz beni göremezsiniz..." Köpük köpük 8 yaşımdaki yeğenim "Dayı nasıl oluyor da renkli sabundan beyaz köpük çıkıyor?" diye sordu. "Dur bir düşüneyim." dedim, hala düşünüyorum... Araba sevdası Annem arabasını torpidosu için dantel örecek kadar çok seviyor. Geçenlerde arabayı çarpmış ve farı kırılmış. Babamın anlattığına göre trafik polisinin önünde "Yavrumun gözü çıktııııı!" diye ağladığı için polisler heyecanlanıp ambulans çağırmışlar. Hevesli Kardeşime araba kullanmayı öğretiyorum. Çok hevesli... Bana; "Abi çok kolay yaa, aynı bilgisayar oyunu gibi!" diyor. Cevabım; "Hııı... Ama tek canın var..." Potansiyel müşteri Kırmızı ışıkta durduğum anda yanımdan iki motosikletli ışık hızında ve tek tekerlek üzerinde geçti. Ben ağzım açık olayı izlerken yanıma yanaşan 112 ambulansından doktor camı açtı ve bana: ''Gördün mü bizim müşterileri... Hey maşallah!'' dedi. Un merakı Komşumuzun kızı ilk fırıncıya kaçtı. Geri geldi, 5 ay sonra un fabrikasının sahibine kaçtı. Bunlara annesinin yorumu; "Ben bu gızı una doyaramadım!" Sütün faydaları Sabah erken okula gidecek oğlumu uyandırmadan önce, kalkar kalkmaz içsin diye hazırladığım sütün bardak ebadını o kadar abartmışım ki, henüz uyanmaya çalışan, tek gözü açık oğlumdan gelen cümle: "İneğin kendisini getirseydin bari." Emniyet kemeri Nişantaşı-Kadıköy dolmuşu için bekliyoruz. Bir taksi geliyor dolmuş yerine. Ön koltuğa oturan kadın her normal insan gibi emniyet kemerini takıyor. Ancak şoför amcamız emniyet kemerinin iyice ortaya çıkardığı dekolteye bakmaktan yola bakamadığı için bir müddet düşünüyor ve içini çekerek kadına sesleniyor. "Abla, çıkar emniyet kemerini, böylesi daha emniyetli hepimiz için." Arabam çalındı 2 gece önce arabasını otoparkta unutup eve dolmuşla dönen ve sabah "Arabam çalındı!" diye ortalığı kasıp kavuran salak benim. Kayıp aranıyor Çok sevdiğimiz dedemi kalp krizi sonucu kaybettik. Sevilen bir esnaf olması sebebiyle cenazesine oldukça büyük bir kalabalık katıldı. Biz taziyeleri kabul ederken uzun süredir görmediğim bir arkadaşım beni gördü ve geldi. "Bu kalabalık da ne böyle?" diye sorunca gayet normal bir şekilde "Dedemi kaybettik." dedim. Cevabı beni o an bile krize sokmaya yetti: ''Bu kadar insan hala bulamadınız mı?'' Giyim kuşam Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve siyah kemerini bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi olmuşsun!" Cadaloz kaynana İş arkadaşımın düğünündeyiz. Nikah kıyılıyor, imzalar atılıyor, gelin ve damadı tebrik etmek için ayağa kalkıldığında elektrikler kesiliyor. Biz hep beraber "Aaaa!" diye tepki gösterirken, arkadaşımın annesi oldukça yüksek sesle düşüncesini dile getiriyor. "Oğlumun daha ilk dakikadan hayatı karardı." Direksiyon eğitimi Sene 1993. Sevgilime (şu an karım olur kendileri) araba kullanmayı öğretiyorum. İzmir'in o zamanki halini bilenler bilir. Üçkuyular-Narlıdere yolu şimdiki gibi değil. Sakin... Stres olmasın, panik yapmasın diye çok karışmamaya çalışıyorum. Ayrıca çok sakin bir ses tonuyla konuşuyorum. Direğe 3 santim farkla geçiyor benim güzel sevgilim. "Direğe çok yakın geçtin hayatım." diyorum. Cevap "Hangi direğe?"
Köşe Yazısı ve Makaleler
Toprağın Sırları
“BİR GRAM toprak içerisinde milyonlarca mikrobik canlı yaşamaktadır. Bu canlılar olmasa idi, organik maddeler ayrışamayacaklarından, dünyanın yüzeyi ölü artıklar ile dolacak ve yaşanamaz bir hâl alacaktı.”Toprağı, sadece ufalanmış, öğütülmüş küçücük taş parçacıkları olarak düşünemeyiz. Başka bir ifadeyle iki üç taş parçasını alıp havanda dövsek de un hâline getirsek ‘toprak’ elde edemeyiz. Toprak bambaşka bir şey... Baksanıza, bir gram toprakta milyonlarca canlı kaynıyor. Çakıl taşını istediğiniz kadar ufalayın; hiç bir zaman canlı, bereketli, üretken toprağı elde edemezsiniz. O halde toprak, üniversitelerde okutulan tarifi ile bir ‘varlık’tır. Her çeşit bitki ve hayvanları besleyebilen ve içinde su ve hava da dahil organik, inorganik binlerce çeşit kimyevî madde barındıran bir örtüdür. Örnek olarak bakterileri ele alalım. Bakteriler tek hücreli canlılar olup, hayatın en küçük ve en basit üyeleridir. Bir grup topraktaki bakteri sayısı yüz milyona erişmekte olup, bir dekar arazi içinde 50 kg’a kadar ağırlığa sahip olabilirler. Milyonlarca canlı bakterinin toprak içinde elbette ki sayısız vazifeleri vardır. Toprağı beslemek, toprak maddesini bir kimya fabrikasındaki gibi işleyerek bitkilerin kökleri için ‘yem’ hazırlamak, nihayet her çeşit ölü artıkları ayrıştırarak yine toprağa kazandırmak, toprağın ‘canlılık’ vasıflarını korumak, tek hücrelilerin işidir. Toprakta protein ve azotlu bileşikleri ayrıştırarak amonyak yaparlar. Kükürt oksitleyiciler, demir oksitleyiciler, hidrojen bileşiklerine tesir ederler, küf mantarları, şapkalı mantarlar, bu tür bakteriler arasında sayılabilir. Latince isimlerini de sayarsak aktinomesitler ve algler gibi bitki menşeli bakteriler de toprak ana maddesini teşkil ederler. Ya küçücük hayvanî canlılar? Nematodlar, protozonlar, rotiferler... Bütün bu mikroskobik canlıların da ayrı ayrı vazifeleri ve hizmetleri var. Bunlardan rotiferlerin 50 kadar cinsi tespit edilmiştir. Toprakta başka canlılar yok mu? Hepsini mutlaka mikroskopta mı göreceğiz? Elbette ki hayır. İşte gözle görülenleri: Böcekler, böcek yiyenler, bin ayaklılar, tesbih böcekleri, toprakpireleri, yumuşakçalar, kırkayalar, örümcekler, solucanlar... Hepsini bir an için unutup yalnız solucanları ele alalım. Solucanların ölü organik artıklarla beslendiğini biliyoruz. Organik maddelerle birlikte mineral toprak tanelerini de yiyen solucanların sindirim sistemlerinden tekrar toprağa geçen dışkı maddesi son derecede faydalı bir gübre teşkil ediyor. Solucanlar üzerinde yapılan bir araştırmanın neticeleri: Solucanların dışkı maddesindeki faydalı maddeler, toprak yüzeyindeki faydalı maddelere nispetle çok zengindir. Meselâ solucanlar faydalı fosfor maddesini toprak üstündeki fosfora nispetle %40 oranında daha fazla üretebiliyorlar. Bu oran nitrojen için %38, karbon için %50’dir. Bu hayvanlar hiç doymak bilmeden devamlı olarak toprak yerler, vücutlarında bu toprağı ayrıştırırlar ve dışkı maddesi olarak yine toprağı beslerler. İdeal bir gübre cinsi üreten solucanlar üzerinde Trakya’da kahverengi orman topraklarında yapılan bir araştırmada (Prof.Dr.İlhan Akalan) bir dekar arazide tam 26.000 solucan tespit edilmiş ve ilkbahar mevsiminde bu solucanların 176 kg’lık dışkı bıraktıkları görülmüştür. Solucanlar yalnız gübre üretmekle kalmıyor, toprakta açtıkları deliklerle toprak drenajına ve havalanmasına da yardımcı oluyorlar. Toprağın ‘cansız’ maddesi üzerinde de biraz duralım: Toprakta her çeşit madde vardır. Demirden kurşuna, bakırdan alüminyuma kadar elementler, kömür, petrol gibi madenler, çeşitli mineraller, özetle yeryüzünde hangi madde varsa hepsi topraktan çıkmıştır demek yanlış olmayacaktır. Bunlardan sadece mineralleri ele alsak, uzun bir tablo elde ederiz. Mineral gruplarının temel türlerini şöyle sıralayalım: Amfiboller, piroksenler, mikolar, feldspatlar, silisyum dioksitler, demir oksitler, alüminyum oksitler, manganez oksitler, titan oksitler, karbonatlar, fosfatlar... Yalnız bir konuya dikkat çekmek gerekirse bütün canlıların kimyevî maddesinin aynen toprakta mevcut olduğunu belirtmeliyiz. Hatta isterseniz insan vücudunu ele alalım. İnsan vücudu et, kemik, sinir vs.den meydana gelir. Ve bütün bunların en küçük parçası da, bilindiği gibi, hücredir. Hücre, canlı organizmanın en küçük parçasıdır. Ancak hücre de kimyevî olarak atomlardan meydana gelmektedir. O halde hücre içindeki bir demir atomu ile, topraktaki demir atomu arasında hiçbir fark yoktur. İnsan vücudunun dörtte üçü sudur. Suyun kimyevî özelliği hücre içinde ne ise, yağmur suyundaki de odur. Topraktaki su da aynı sudur. Madde belki şekil değiştirir; katı olur, sıvı olur, buhar olur, ama atom dediğimiz ana ve asıl olan unsur aynıdır, değişmez. Toprakta ne varsa, bütün canlılarda aynı şeyler vardır. O halde canlı madde ile cansız maddenin özü aynıdır. Kemiklerimizdeki karbon, kanımızdaki su, beynimizdeki fosfor maddesi aynen toprakta da mevcuttur. Hani ne demişler: “Topraktan geldik, toprağa gideceğiz.” Ne kadar manâlı bir söz... Bedenimizin topraktan geldiğine şüphe yoktur ve bir gün toprağa gideceğinden de... Yaşayan bütün bitki ve hayvan türleri, öldüklerinde toprağa karışırlar ve onun bir parçası olarak dengede rol alırlar.
“BİR GRAM toprak içerisinde milyonlarca mikrobik canlı yaşamaktadır. Bu canlılar olmasa idi, organik maddeler ayrışamayacaklarından, dünyanın yüzeyi ölü artıklar ile dolacak ve yaşanamaz bir hâl alacaktı.”Toprağı, sadece ufalanmış, öğütülmüş küçücük taş parçacıkları olarak düşünemeyiz. Başka bir ifadeyle iki üç taş parçasını alıp havanda dövsek de un hâline getirsek ‘toprak’ elde edemeyiz. Toprak bambaşka bir şey... Baksanıza, bir gram toprakta milyonlarca canlı kaynıyor. Çakıl taşını istediğiniz kadar ufalayın; hiç bir zaman canlı, bereketli, üretken toprağı elde edemezsiniz. O halde toprak, üniversitelerde okutulan tarifi ile bir ‘varlık’tır. Her çeşit bitki ve hayvanları besleyebilen ve içinde su ve hava da dahil organik, inorganik binlerce çeşit kimyevî madde barındıran bir örtüdür. Örnek olarak bakterileri ele alalım. Bakteriler tek hücreli canlılar olup, hayatın en küçük ve en basit üyeleridir. Bir grup topraktaki bakteri sayısı yüz milyona erişmekte olup, bir dekar arazi içinde 50 kg’a kadar ağırlığa sahip olabilirler. Milyonlarca canlı bakterinin toprak içinde elbette ki sayısız vazifeleri vardır. Toprağı beslemek, toprak maddesini bir kimya fabrikasındaki gibi işleyerek bitkilerin kökleri için ‘yem’ hazırlamak, nihayet her çeşit ölü artıkları ayrıştırarak yine toprağa kazandırmak, toprağın ‘canlılık’ vasıflarını korumak, tek hücrelilerin işidir. Toprakta protein ve azotlu bileşikleri ayrıştırarak amonyak yaparlar. Kükürt oksitleyiciler, demir oksitleyiciler, hidrojen bileşiklerine tesir ederler, küf mantarları, şapkalı mantarlar, bu tür bakteriler arasında sayılabilir. Latince isimlerini de sayarsak aktinomesitler ve algler gibi bitki menşeli bakteriler de toprak ana maddesini teşkil ederler. Ya küçücük hayvanî canlılar? Nematodlar, protozonlar, rotiferler... Bütün bu mikroskobik canlıların da ayrı ayrı vazifeleri ve hizmetleri var. Bunlardan rotiferlerin 50 kadar cinsi tespit edilmiştir. Toprakta başka canlılar yok mu? Hepsini mutlaka mikroskopta mı göreceğiz? Elbette ki hayır. İşte gözle görülenleri: Böcekler, böcek yiyenler, bin ayaklılar, tesbih böcekleri, toprakpireleri, yumuşakçalar, kırkayalar, örümcekler, solucanlar... Hepsini bir an için unutup yalnız solucanları ele alalım. Solucanların ölü organik artıklarla beslendiğini biliyoruz. Organik maddelerle birlikte mineral toprak tanelerini de yiyen solucanların sindirim sistemlerinden tekrar toprağa geçen dışkı maddesi son derecede faydalı bir gübre teşkil ediyor. Solucanlar üzerinde yapılan bir araştırmanın neticeleri: Solucanların dışkı maddesindeki faydalı maddeler, toprak yüzeyindeki faydalı maddelere nispetle çok zengindir. Meselâ solucanlar faydalı fosfor maddesini toprak üstündeki fosfora nispetle %40 oranında daha fazla üretebiliyorlar. Bu oran nitrojen için %38, karbon için %50’dir. Bu hayvanlar hiç doymak bilmeden devamlı olarak toprak yerler, vücutlarında bu toprağı ayrıştırırlar ve dışkı maddesi olarak yine toprağı beslerler. İdeal bir gübre cinsi üreten solucanlar üzerinde Trakya’da kahverengi orman topraklarında yapılan bir araştırmada (Prof.Dr.İlhan Akalan) bir dekar arazide tam 26.000 solucan tespit edilmiş ve ilkbahar mevsiminde bu solucanların 176 kg’lık dışkı bıraktıkları görülmüştür. Solucanlar yalnız gübre üretmekle kalmıyor, toprakta açtıkları deliklerle toprak drenajına ve havalanmasına da yardımcı oluyorlar. Toprağın ‘cansız’ maddesi üzerinde de biraz duralım: Toprakta her çeşit madde vardır. Demirden kurşuna, bakırdan alüminyuma kadar elementler, kömür, petrol gibi madenler, çeşitli mineraller, özetle yeryüzünde hangi madde varsa hepsi topraktan çıkmıştır demek yanlış olmayacaktır. Bunlardan sadece mineralleri ele alsak, uzun bir tablo elde ederiz. Mineral gruplarının temel türlerini şöyle sıralayalım: Amfiboller, piroksenler, mikolar, feldspatlar, silisyum dioksitler, demir oksitler, alüminyum oksitler, manganez oksitler, titan oksitler, karbonatlar, fosfatlar... Yalnız bir konuya dikkat çekmek gerekirse bütün canlıların kimyevî maddesinin aynen toprakta mevcut olduğunu belirtmeliyiz. Hatta isterseniz insan vücudunu ele alalım. İnsan vücudu et, kemik, sinir vs.den meydana gelir. Ve bütün bunların en küçük parçası da, bilindiği gibi, hücredir. Hücre, canlı organizmanın en küçük parçasıdır. Ancak hücre de kimyevî olarak atomlardan meydana gelmektedir. O halde hücre içindeki bir demir atomu ile, topraktaki demir atomu arasında hiçbir fark yoktur. İnsan vücudunun dörtte üçü sudur. Suyun kimyevî özelliği hücre içinde ne ise, yağmur suyundaki de odur. Topraktaki su da aynı sudur. Madde belki şekil değiştirir; katı olur, sıvı olur, buhar olur, ama atom dediğimiz ana ve asıl olan unsur aynıdır, değişmez. Toprakta ne varsa, bütün canlılarda aynı şeyler vardır. O halde canlı madde ile cansız maddenin özü aynıdır. Kemiklerimizdeki karbon, kanımızdaki su, beynimizdeki fosfor maddesi aynen toprakta da mevcuttur. Hani ne demişler: “Topraktan geldik, toprağa gideceğiz.” Ne kadar manâlı bir söz... Bedenimizin topraktan geldiğine şüphe yoktur ve bir gün toprağa gideceğinden de... Yaşayan bütün bitki ve hayvan türleri, öldüklerinde toprağa karışırlar ve onun bir parçası olarak dengede rol alırlar.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)